16 Haziran 2014 Pazartesi

napolili rossopomodoro


 
 
Rossopomodoro açıldığı günden beri bağımlısı olduğum mekanlardan birisi. Burada yazmasam eksik olacaktı. Göztepe'de, Göztepe Parkı'na manzaralı bir İtalyan restaurantı burası. Napoli menşeyli restaurantlar zincirinin İstanbul'daki ilk şubesi olan mekan için yapılan yorumlara baktığımda, buranın daha çok bir pizzacı olarak kanıksandığını gördüm. Peki ben de oradan başlayayım, evet pizzalarına bayılıyorum itiraf edeyim, biri ile paylaşmaya da kıyamıyorum :)  Anadolu yakasında tercih ettiğim iki pizzacıdan biri burası. Biraz dolgun hamur tercih ettiğimde Olivia's ama incecik bir pizza yemek istediysem soluğu burada alıyorum. İnce hamuru sayesinde tek başıma bitirebildiğim ilk pizza, Rossopomodoro pizzası oldu.

Pizzaları domates soslu ve sossuz seçenekler ile sunuyorlar. Benim iki favorimden biri dört peynirli olan; Teanese, bir klasik. Diğer ise patlıcanlı ve kabaklı olan; Verduretta.  Balzamik ile deneyin (abartmadan).
 
Çok aç olmadığım, şöyle bir geçiştirme ihtiyacı hissediyorsam tek tercihim Marinella, bol domates ile hazırlanan bu deniz mahsülleri çorbasının tadına bayılıyorum. Çok aç değil iseniz öncesinde gelen mozarella peyniri ile izyadesi ile doyacaksınız. Risottoları ve atıştırma tabaklarını tatmin edici bulduğumu söyleyemem ama başlangıç olarak Carpaccio'sunu mutlaka denemelisiniz, benim ilk üçümde bir numara. Hafif tatlı sevenlere tavsiyem  Panna Cotta'sı.
 
Şarap severler için, zengin seçenekleri var. Atıştırmak için de misafir aırlamak için de uygun bir yer olmasına şaşırmakla birlikte, Anadolu yakasının genel tavrını yanısıttığını düşünüyorum.

9 Haziran 2014 Pazartesi

olivia's pizza'yı denemelisiniz...

http://olivi.as/ 'altıntıdır.

Bir çokları için en azından öğrencilik hayatının vazgeçilmezi pizza, hayatımda neredeyse sadece uzun süren set günleri esnasında oldu. Tost, pizza vb yiyecekler cenneti setler ve kulisler, hayatımın en sağlıksız yıllarının olduğu gibi, pizzadan nefret etmemin de sebebi idi.

Her ne ise, artık etmiyorum çünkü Anadolu yakası her nevi pizzanın iyisine ev sahipliği yapıyor artık. Sayabileceğim 4 mekanın da kendine göre güzel özellikleri olmakla birlikte, küçük ama çok tatlı bir yer olan Olivia's Pizza benim bir numaramda. Avrupa yakasında yaşıyorsunuz diye üzülmeyin çünkü Levent'te de var. Bu linkte adres ve diğer tüm bilgiler mevcut.

İnce, çtır hamurlu ve lezzetli bu pizzaların arasından enim Olivia's favorilerim "meatlovers", "ischia", ve "margharita". Üçünü de patlıcan, roka ve enginar ekleri ile deneyebilirsiniz (daha pek çok ek seçeneği mevcut).


Pizza sevin sevmeyin, Olivia's Pizza'yı mutlaka deneyin derim.

6 Haziran 2014 Cuma

kahve kokusu






Şehrin sabahı kahve kokusundan belli olur... Kahve keyfi yapmayı sevdiğim yerleri falan bir kenara bırakacağım çünkü bu yazıyı ofisteki ve evdeki kahve keyfime ayırdım.

Çözünebilir, hazır kahvelerden hoşlanmıyorum, filtre kahve her zaman ilk tercihim diyorsanız, bir de bunu deneyin derim: Starbucks Via Ready Brew Instant Coffee. Starbucks'tan aldığımız kahveleri aratmıyor, böylece ofiste (kahve makinesine rağmen) kahve almaya bu sefer kim gidecek tartışması yaşamıyorsunuz.





 
Starbucks'ın, "Italian Roast", "Colombia" ve "Veranda Blend" isimleri ile sunduğu bu paketler, 12 tek içimlik kahveden oluşuyor. Kahvenizi sıcak sevenlerdenseniz (ya da cimrilik etmek isterseniz :) kahveyi ikiye bölerek te kullanabilir, böylece 24 bardaklık keyif te yaşayabilirsiniz zira dev gibi bir bardağınız yok ise bir parça da ağır oluyor.  "Veranda Blend" de fena diyemem ama içlerinden benim favorim"Colombia" oldu. Bu tamamen damak zevki o yüzden farklı zamanlarda üçünü de denemenizi tavsiye ederim.

Tek dezavantajı ise, her biri 2,3 gr'dan oluşan 12 adet, toplam 27,6 gr lık kahveye yaklaşık 19.75 lira ödüyor olmanız. Neredeyse kilo ile aldığımız çekirdek kahvelerden biraz farklı haliyle.

Kokusu burnumda şimdi... İyi içimler.  

yaza kışa minnetonka

 
Minnetonka'larım ile aşk yaşıyorum. Her ikisini de yurt dışından aldım fakat burada da bulmak mümkün. Deriden'in internet mağazasında sınırlı çeşit bulabildim. Üstelik şu anda indirimde.
 
 
Genel olarak basic modelleri sevdiğim için tercihlerimden birisi "Minnetonka Concho / Feathers Ide Zip" oldu diğeri ise neredeyse ayağımdan çıkarmadığım, "her şeyin altına olur, giy çık" kategorisindeki; "Minnetonka Women's Kilty Moccasin". En çok kullandığım ayakkabı rengi olduğu için her ikisini de kahve tonlarından tercih ettim ama Minnetonka'nın web sitesinde girdiğinizde renk ve desen bakımından zengin bir katolog ile karşılaşacaksınız. Hepinize gör bir Minnetonka olduğunu düşünüyorum. Çok rahat ve yumuşacıklar.
Sadece sizin için değil, yeni doğanlar dahil, çocuklar için harika bir koleksiyona sahip. Doktorumuzun yenidoğan tavsiyelerine dönüp baktığımda, o zaman fark etmemiş olmama üzülüyorum. Baksanıza şunlara;
 

 

4 Haziran 2014 Çarşamba

ergo baby carrier ile hayatınızı kolaylaştırın


 
 
 
 
 
Bebek sahibi olunca anne olmanın ve değişen hayatımızın getirdiği duygusal çözümlerin yanında pratik çözümler bulmamız gereken bir çok fiziksel sorun ile de karşı karşıya kalıyoruz. Bakıcınız erken çıkmak zorunda kalır bebeğinizi uyutur şöyle bir evi toparlar,  bir şeyler atıştırmak için dolaba gider ama yiyecek bir şey bulamazsınız mesela. Malzemeleri çıkarır hızla bir sandviç hazırlamak istersiniz, içeriden ağlama sesi gelir. Gidersiniz kucağınıza alırsınız, uyuturunuz, sımsıkı sarılır bırakmaz, bırakamazsınız. Açlıktan başınız döner, sonra o  gelir aklınıza gelir, takarsınız omzunuza, çocuğunuz kucağınızda yemeğinizi yaparsınız da yersiniz de.  
 
Bunun gibi onlarca şey gelir bir günde başınıza. Planlı olamazsınız artık çünkü her türlü plana karşı çıkan bir değişken vardır.
 
Hayatın plansız tarafında işler gerçekten zordur. Buyurun size iki buçuk yıldır denediğim, plansız hayatımın en büyük yardımcısını tanıştırıyorum; Ergo Baby Carrier. Ben resimde gördüğünüz organik ve siyah renkli olanını kullandım. (Aklım lacivertte kaldı o ayrı)
 
  • Omuz ve sırt ağrısı çeken biri olarak dahi hiç ağrı, sızı yaşamadım.
  • Yumuşacık, bebeğinize değen sert bir aksamı olmadığı için huzur içinde taşıyorsunuz.
  • Çocuğunuzu dört farklı şekilde oturtabildiğiniz versiyonları var, ben sadece bana sarılabileceği 2 şekilde kullandım.
  • 3 yaşına kadar rahatça kullandım, bu yazı da çıkarır gibiyiz (minyon etkisi :).
  • Siyah olanını tercih ettim ama aklım hep lacivertinde kaldı.
  • Bebek & çocuk içinde asla kambur durmuyor, sıkışmıyor, yumuşakça size sarılıyor.
  • Uykusu gelince mis anne kokusu ile kolayca uykuya geçiyor.
  • Belinizi saran kemeri oldukça güvenli.
  • Sizi de onu da terletmiyor, nefes aldıran bir kumaşa sahip, iyine de yaz için açık renk tercih etmekte fayda var.
  • Yüzü size dönükken sürekli ilgilenecek bir şey bulduğundan bir çok kişinin düşündüğü gibi sıkılmıyor, daha az uyaran ile muhattap oluyor, yorgun düşmüyor.
  • Açık havada emzirme kolaylığı sağlıyor (küçük bebekler için)
  • Yürüyüş yaparken, yemek yerken, yemek hazırlarken, sohbet ederken, kitap okurken, iki eliniz boşta yapabileceğiniz her aktiviteyi, çocuğunuz kucağınızda oldukça rahat hareket ederek yapabiliyorsunuz.
Ben Ergo'yu tercih ettim ama Ergo benzeri bir başka marka olan Boba'nın da incelenmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

3 Haziran 2014 Salı

josie maran... argan yağı mı dediniz?

NY  seyahatim öncesi, makyaj ve bakım trendlerini yakından takip eden bir arkadaşım tavsiye etmişti. Argan yağı deyince dudak büküp listenin son sıralarına attım. Büyük boylarına bunlar çok pahalı ben küçük olanlardan alayım, nasılsa sadece deneyeceğim dediğim için çok üzgünüm. Haksızlık etmişim. 

Argan yağı çeşitleri Türkiye pazarına öyle hızla, öyle çeşitle ve öyle böyle olmayan bir reklam algısı ile girdi ki, çocukluktan gelen reklamı çok yapılan ürünü reddetme alışkanlığım devreye girdi. Kayısım, Bademim dururken Argan'ın benim için bir önceliği olamazdı. 

Kutusunu açmadan günlerce bekledim, tam bir arkadaşıma hediye edeyim derken, evde benim dışımda ihtiyacı olanlar için de bir bakım yağı kalmadıgını fark edince, hemen ikramda bulundum. Dermatit'e iyi gelen bir yağın yerine kullandık önce fakat sonuç korkunç oldu. İşe yaramadığı gibi çoğalttı. Dokusuna bakınca oldukça kuvvetli ve doygun bir yağ olduğunu fark ettim. O halde deneme sırası bana gelmemişti.
 







Josie Maran %100 saf argan yağını kirpiklerim, kaşlarım, dudaklarım, tırnak etlerim için kullandım, harika sonuçlar verdi;
 
  • Çok kısa ve hacımız kirpiklerim bir parça dolgunlaştı. Maalesef yine bir Türkan Şoray değilim ama kendi çapımda gelişim kaydettim.
  • Kaşlarım ile ilgili belirgin bir sorunum yoktu ama parlak ve bakımlı durmasını sağladı. 
  • Uzun süren bir yoğunluk sonrası kuruluktan bitap düşmüş, çatlamış dudaklarımı çok değil 2 günde iyileştirdi, güzelleştirdi. Neme doyurdu.
  • Gece yatmadan önce tırnak etlerime sürdüğümde sabah kusurları silinmiş oluyor desem yeridir.

Yani kısaca çok pişmanım, bir daha bana tavsiye edilen ve Türkiye'de satılmayan hiç bir ürünün küçük boyunu satın almayacağım. Gittiği ülkeden alan bana da getirsin. 

2 Haziran 2014 Pazartesi

mutlaka ziyaret etmelisiniz: misk nail spa

 
fotoğraf : www.misknailspa.com

Tırnak bakımında bana göre Anadolu yakasının en iyi mekanlarından biri Misk Nail Spa. Mekan diyorum çünkü burası sadece bir bakım merkezi değil, nefes aldıran, endişelendirmeyen, içeceğinizi yudumlarken, koltuğunuza güvenle oturduğunuz bir yer. El ayak bakımında çok titizler. Huzur veren, harika bir dekorasyona sahipler. Kullandıkları ürünler hijyenik, oldukça kaliteli, harika kokuyorlar ve çok iyi geliyorlar. Spa bakımının hakkını veriyorlar. Yeni getirdikleri her şeyi denemek istiyorsunuz.
 
Misk Nail Spa'nın sahibi Ceren donanımlı, harika biri. Mesleğini bırakarak, büyük bir konsantrasyon ile girmiş bu işe, mutlaka tanışmalısınız. Konuya her daim hakim, trendleri ve dünya markalarını çok iyi takip ediyor. Getirdiği her yeniliği denemek için can atmanız olası. 2014 bahar-yaz serisinde Erguvan, Yeşil Elma, Pomelo bakımları eklemiş.
 
Bekarlığa veda partisi yapmak, kız kıza kaynatmak, arkadaşınıza bir sürpriz yapmak için harika bir yer. Sezonluk değişen bakımları var. Kaş tasarımında da oldukça iyiler. Personeli de Ceren gibi cana yakın ve oldukça deneyimliler. Hiç bir şey iptidai şartlarda yapılmıyor. Uyguladıkları ojeler soyulmuyor, dökülmüyor, ürün takibini de çok iyi yapıyorlar ve bayatlamış ürünler ile muhattap olmuyorsunuz. Her bakımın bir süresi var, asla baştan savma bir işle karşılaşmıyorsunuz.
 
Neredeyse açıldığından bu yana ziyaret etmekten büyük keyif aldığım Misk Nail Spa'yı sizinle de paylaşmasam olmazdı. El ayak bakımımı illa bir başkasına yaptıracağım diyorsanız, kimi uzun kimi kısa süre denediğim bir çok yerin arasında gitmenizi tavsiye edebileceğim tek yer. Tavsiyem randevunuzu mutlaka önceden alın aksi takdirde yer bulmanız biraz zor olabilir.
 


 

tırnak bakımını kendin yap!



Ne gerek var, vakit kaybı, kuaförde ya da bakım salonunda geçirdiğim vakitten acayip keyif alıyorum diyorsunuz tabii. İnanın ben de. Hayatımın buraya kadarki kısmını üç farklı şehirde geçirdim. Her birinde, tırnaklarım için en lüksünden en uyduruğuna bir çok bakım salonunda çeşitli bakımlar denedim. Çok memnun kaldığım gerçek anlamda tek bir yer oldu. Bir sonraki yazımda onu da paylaşıyor olacağım ama ben bir süredir tırnak bakımımı evde yapmaya başladım. Hatta bir önceki postta da hoşuma giden ve bu işi pratikleştiren bir üründen de bahsetmiştim. Evde bakıma başladığımdan beri ellerimden ve tırnaklarımdan pek bir memnun olduğumu düşünerek sizinle de paylaşmaya karar verdim!
 
 
Her şeyin başı sağlık... Tırnaklarınız güç kazansın, kırılmasın, soyulmasın istiyorsanız yapmanız gereken ilk şey beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmek. Kuru yemiş sever bir insan olarak tüketmekten zevk alıyorum ama zevk almasanız da badem, ceviz, fındık, kabak çekirdeği, ay çiçeği, çekirdeği gibi kuruyemişleri hayatınıza sokar ve az miktarlarda düzenli tüketirseniz, cildinizde, saç ve tırnaklarınızdaki farklılığı çok geçmeden hissedersiniz. Biotin hapları da bir harika dostum. Psikolojik olarak şehir efsanelerine yenik düşmek istemiyorsanız, Solgar'ın 1000 mg ile başlayabilirsiniz.
 
Belki de tırnak canavarısınız... Tırnak yeme alışkanlığı çocuk yaşlarda başlayıp bir ömür size eşlik etmiş olabilir, tırnak yemekten kurtulup sadece tırnak etlerinizi koparıyor da olabilirsiniz ve evet biliyorum tüm o acı ojeleri denediniz, işe yaramıyor. O zaman benden size bir tavsiye, el ve tırnak bakımı sürelerinizi kısaltın. Örneğin iki haftada bir manikür yerine haftada bir manikür ve hafta içi iki günde bir ya da günlük olarak tırnak bakımı yapın. Tırnak etlerinizi sürekli nemli tuttuğunuzda, koparacak bir şey bulamayacak, zaten fıstık gibi görünen ellerinize kıyamayacaksınız. Denenmiştir, etkilidir.
 
Peelinglere dünya kadar para harcayıp evinizin bir köşesine atıyorsunuz... O rengarek, mis kokulu peelingler yok mu, beni de benden alıyor. Fakat vazgeçtim, almıyorum artık çünkü bana göre hiç bir vücut peelingi yüzlerce kez kullanacağınız ipek bir keseden daha iyi arındıramaz. Üstelik artık çeşitli boylarda keseler var, elleriniz için kullanabilirsiniz.  Minik boy bir keseyi parmağınıza geçirip fazla bastırmadan tırnak etlerinize peeling yapmanızı tavsiye ederim. Öncesinde ellerinizi kısa bir süre ılık suda bekletmenizde fayda var. Anahtar kelime, "narince". Kökünü kazımayın, hafifçe masaj yapın. Bu keseleri ellerinizin tamamı için kullanmayın, tahriş edebilir. Ellerin tamamı için kaya tuzunu tercih edin, bir çay kaşığı öğütülmüş kaya tuzuna iki çay kaşığı istediğiniz bir soğuk sıkım yağ koyun, karıştırıp avucunuza alın, ellerinizi sabunlar gibi peelinginizi yapıp yıkayın, sonuca gerçekten inanamayacaksınız.
 
 
Nemlendirme.... Varsa yoksa nem. "Bol su için" adımını çoktan geçmişizdir diye düşünüyorum. Nemlendirme için her zaman ilk tercihim çeşitli yağlar. Benim ellerim ve tırnaklarıma Argan, Kayısı ve Badem yağları çok iyi geliyor. Günlük bakımınıza ekleyin.
 
 
Ya sonra... Tırnak etlerinize peeling yaptınız, tırnak etlerinizi geri ittiniz ve süper nemlendirdiniz ama hala iyi görünmüyorlar.  Bu aşamada alışkanlıklarından vazgeçemeyenler için size bir tavsiyem el becerilerinizi geliştirmeniz. Bir pens, törpü ve tırnak eti makasınızı her zaman yanınıza bulundurmanızda fayda var ama siz de benim gibi elbette bulundurmayacaksınız. Olsun haftanın bir günü küçük bir operasyon ile fazlalıkları alabilirsiniz.
 
Süper beslendim , bol su içtim ama tırnaklarım hala kırılıyor.... diyenlere, Mavala'nın Nailactan'ını önerebilirim. Kullandığım en iyi tırnak ürünlerinden biri. Masaj yaparak uygulamanız gerçekten fark yaratıyor. Kullandığım dönemde tırnaklarıma esneklik kazandırdı.
 
Tüm bu sürece dört hafta katlandığınızda, siz de maniküre ihtiyacınız olmadığını düşüneceksiniz ama mis kokulu, hijyenik tırnak spalarında arada bir kaçamak yapmaktan zarar gelmeyeceğini düşünüyorum.
 
 
 

11 Mayıs 2014 Pazar

tırnak bakımında bağımlılık yaratanlanlar

 

Tırnaklarım ile çok uğraştığım ve tırnak etlerime hasar verdiğim için, tırnak bakımı konusunda erken yaşlarımda profesyonel yardım almaya başladım. "En iyisi, en doğalı" mottosunu benimsemeden önce, sadece el ve tırnak bakımı için denediklerimi yazacak olsam, ayrıca bir blog çıkabilirdi :) 
 
Her ne ise uzatmadan konuya gireyim. Mart ayında, gittiğim bir bakim merkezinde, ilk kez protez tırnak yaptırmak gibi bir gaflete düştüm. Berbat bir uygulama ve elbetteki kötü sonuçlarının ardından tırnaklarım feci hasar gördü. Bir türlü uzamadı, bir türlü düzelmedi o görüntü. Ofiste, arkadaş toplantılarında, serviste o eller hep yumuk yumuk dolaşıldı, masanın üzerine koyulmamaya özen gösterildi, siz düşünün halimi. Mavala'nın tırnak hasarlarında harika sonuçlar veren ve tırnağı pürüzsüz gösteren ürünü "Ridge Filler", iki katla beni zor kurtardı. (Kesinlikle evde bir tane bulundurun, uzun süre dayanıyor, tatlı bir rengi var, oje niyetine de kullanıyorum.) Üzerine bir de alerjim tutup, tırnak etlerim de kötü bir görüntüye kavuşunca, bir süre iki elim yağda gezdim ve evet, niye bilmiyorum ama balı bile denedim. Hepsinin birer faydası olmuştur toparlanmasına ama hiç biri ani acil çözüm üretmedi. 

                                 
Elbetteki tek başına bir mucizevi ürün degil ama hem pratikligi hem de katkısız olması iddası ile The Body Shop "Almond Nail & Cuticule Oil" , benim kurtarıcım oldu. 

 
  • İlk günden itibaren hızlı sonuç aldım. 
  • Tırnak etlerini de itmeme olanak tanıyan dizaynı sayesinde sürekli manikür yaptırmak/yapmak zorunda kalmadım.
  • Tırnak etlerim (kenarlar) kesilip örselenmediği için güzel uzadı ve manikürsüz de bakımlı göründüğü için moralim düzeldi :))
  • Evdeki eczaneden aldığım tatlı badem yağım gibi acayip kokmuyor, hatta hiç kokmuyor. 
  • Ofiste, yolda kullanmaya, cepte çantada taşımaya uygun, kalem gibi. 
  • Küçük bir uyarı, etleri itmek için dizayn edilen yumuşak uç, benimkileri kolayca itti ama öyle her tırnak etini kolaylıkla itmiyor. Böyle bir sonuç alırsanız, yağı uzun sure beklettikten sonra yapmanız daha iyi olabilir. 
 
Kısacası bu ürün, günlük bakımımda, "mutlaka yanımda bulundurduklarım" listesine girdi.

 


 

28 Nisan 2014 Pazartesi

sodasan'ı denediniz mi?



 
 
Sodasan'ı,  hijyen için kullandığım kimyasalların sağlığımıza verdiği zararı, bedenimizin gösterdiği reaksiyonları ve yaşam kalitemizi nasıl olumsuz etkilediğini gördükten sonra tanıdığım için çok üzgünüm. Evde soda ile yapılan temizlik malzemelerinin formüllerini bir köşede tutuyordum ama çok merak etmeme rağmen evimizi bir kimya laboratuvarına dönüştürmemiştim.

Tüm temizlik maddeleri içinde beni en çok korkutanlar bulaşık için olanlar olduğu için, 2 yıldan fazla süre denediğim Sodasan ile sizi de tanıştırmak istedim.
 
 
Elde bulaşık yıkama sodası (deterjanı demek istemiyorum) sade, narlı ve limonlu olmak üzere üç seçeneğe sahip. Ben sade ve narlı olanı denedim.

  • Kokusuz (narlı olan belli belirsiz nar kokuyor),
  • Kimyasal kalıntı bırakmıyor,
  • Pertrokimyasal maddeler içermiyor,
  • Hiç bir koruyucu ve renklendirici içermiyor,
  • Oldukça ekonomik, uzun süre kullanıma uygun, az bir miktarla çok bulaşık yıkamak gerçekten mümkün :),
  • Hassas ciltlerin kullanımına uygun,
  • Aqua, Alkylpolygucoside, Sodium Cocoyl Alaninate, Sodium Chloride, Citrate ve Polysaccharide içeriyor.
Bulaşık makinesi deterjanını ilk satın aldığımda, ona dair hiç bir beklentim yoktu. Tek istediğim "bardaklarda yemek kalıntısı olmasa iyi olur" du ve isterse bardaklarımı matlaştırabilirdi, sorun değildi ama öyle olmadı.
 
  • Kimyasal kalıntı bırakmıyor
  • Enzim ve fosfat içermiyor,
  • Kokusuz,
  • Klorinli maddeler içermiyor,
  • Bir kutusu ile gerçekten çok defa yıkama yapılabiliyor,
  • Bulaşıkları oldukça iyi temizliyor,
  • Parlatıcı kullanımına gerek kalmıyor (bu benim iddiam :)
  • Sodium citrate, sodium carbonate, sodium disilicate, sodium percarbonate, sodium bicarbonate, sodium metasilicate, polyaspartate, iminodisuccinate, glycerine, alkylpolyglycoside ve sodium laurylsulfate içeriyor.
 
ama en önemlisi, bardağımı makineden çıkarıp tekrar sudan geçirmeye gerek duymadan su içebiliyorum. Sodasan'ın şişesinden içeriğine tamamı doğada hızla çözünebiliyor, üretiminde nükleer enerji kullanılmıyor. Tamamı ile doğal. Tahmin ettiğiniz gibi pahalı değil. Piyasadaki standart deterjanların biraz üstü ama yıkama sayısında bana göre fiyatını eşitliyor. Yani demek için vakit kaybetmemenizde fayda var.
 
 
 

27 Nisan 2014 Pazar

çocuğunuz için taşınabilir oyun mutfağı - portable play kitchen

 


Çocuklara ne oyuncak alırsanız alın, en çok oynamayı sevdikleri şeyler, evde, sizin kullandığınız aletler. Fırın, mutfak aletleri de bizim evdeki minik kedinin en sevdiği oyun yeri. Yemek hazırlamak ve birilerine yedirmeye bayılıyor ona masasından, kartondan ya da ev eşyaları ile nasıl bir mutfak yaparsak yapalım orjinali ile oynakta ısrarcı. Bu yüzden uzun süredir çocuklar için mutfak oyuncaklarına bakıyordum. Açıkçası Tchibo'da bulacağım pek aklıma gelmezdi. Şimdi bugüne dek neden beğenmeyip almadıklarımı değil, aldığımı yazayım ki baktıklarınız ile karşılaştırma fırsatınız olsun.
 
 
Pozitif:
  • Yer kaplamıyor, iç içe geçerek küçülebiliyor ve bir kulpla taşınabiliyor.
  • Kurulumu çok pratik.
  • Çok hafif.
  • Mikrodalgası var.
  • Paketini açtıktan sonra içinden çıkan yapıştırmaları yapıştırmak ayrıca bir oyun.
  • İçinden bir kaç tencere, kepçe, kaşık çıkıyor, ne az ne fazla.
  • Boyu minik gibi görünüyor ama 3 yaşa başlı başına, daha büyük çocuklar için belki bir mutfak kurgusu ile gayet yeterli :)
  • Silinebiliyor, yıkanabiliyor (plaja taşımayı düşünüyoruz)
  • Fiyatı uygun.
  • Tchibo'nun çocuklar için ürettiği, aldığım her şeyden çok memnun kaldım.
 
Negatif:
  • Plastik.
  • Normal fırını yok.
Hala fark etmediyseniz ve mutfağa düşkün bir çocuğunuz var ise, kaçırmayın derim, saatlerce oyun garanti :)) Online satın almak isterseniz, bu linki tıklayıp Tchibo'nun online mağazasından satın alabilirsiniz.







en iyi renkli nemlendiriciler...

 
 



Lekeye yatkın bir cildiniz var ise, güneş kreminiz olmadan sokağa adım atmamalısınız. Tam 10 yıldır, yazları asla güneş kremsiz çıkmıyor, kışları ise tazeleyemeyecek olsam bile mutlaka güneş kremi kullanmaya çalışıyorum. Buna rağmen minik lekelerim var. Ailemden de görüyorum ki durumum: genetik. Her ne ise zaten oluyor diye önlemi elden bırakmıyorum elbette. Leke potansiyelimden ötürü, renkli ve güneş koruyuculu nemlendiricileri erken keşfedenlerdenim.  Hafif yapıları, güneş koruması özellikleri ve doğal duruşları ile vazgeçilmezlerim arasına girdi.  İşte size uzun bir süre zarfında denediğim ve tavsiye edebileceğim üç renkli nemlendirici (sakıncası yoksa bb krem demeyi sevmiyorum).
 
 
 
NARS ....
 
Renklendirici ürünlerde normalde çok akışkan form tercih etmiyorum çünkü günlük bakımımda mutlaka nemlendirici bir ürün kullanıyorum. İkincisi çok gelebiliyor. Nars'ın bu ürünü, neme doyuran bir ürün. Nem ihtiyacı fazla olan ciltler için kesinlikle bir numaraya Nars'ı koyarım.
  • Fakat zaten hazır nemlendirilmiş bir cilt üzerine kullanacaksanız, biraz ağır gelmek ile birlikte, makyaj yapmak için de bir süre beklemeniz gerekecek. Aceleniz varsa, nem için de direk bu ürünü kullanın, bir kaç dakika içinde de başlayın makyajınıza derim.
  • Orta kapatıcılıkta. Kusurları tamamen gizlemiyor, doğal duruyor ama leke kapatıcılığı hiç fena değil.
  • Maske etkisi yaratmıyor, cildinizin nefes aldığını hissediyorsunuz.
  • Kalıcı ve bir süre sonra ilk sürdüğünüz andan çok daha doğal, pürüzsüz görünmeye başlıyor. Kalıcı olduğu için güneş korumasında da sizi büyük bir yükten kurtarıyor.
  • Akışkan yapısı sayesinde küçük bir parça ile bütün cildinizi renklendirip nemlendirebiliyorsunuz.
  • Siz cildinizi mutlaka iyi temizleyin
 
SHISEIDO
 
İlk aşkım... Türkiye pazarına ilk girenlerden biri olduğunu düşünüyorum çünkü ben bu ürünü (ya da versiyonlarını diyeyim) gerçekten uzun süredir kullanıyorum. İlk kullanmaya başladığımda görüntüsü farklı idi. ve hatırladığım kadarı ile üzerinde BB yazmıyordun :)) Hatta renkli nemlendirici deme alışkanlığım da oradan gelir, böyle sorardım. İhtiyacım olan rengini uzun süre arayıp bulamamış olmasaydım eğer, muhtemelen başka hiç bir renkli nemlendiriciyi kullanmazdım.
  • Işıltı veren,
  • Yumuşak yapılı,
  • Cilde nefes aldıran,
  • Tonuna bayıldığım bir krem.
  • Üzerine makyaj yapmadan sadece sürüp çıkmak için de uygun,
  • Maske etkisi yaratmıyor,
  • Orta akışkanlıkta  
  • Ortanın biraz üstü kapatıcılıkta,
  • Yoğun,
  • Harika nemlendiriyor, ekstra bir nemlendirici kullanmasanız da kuruluk hissetmiyorsunuz,
  • Açık rengi yüzü solgun değil aydınlık gösteriyor,
  • Kullandığınız gün iyi bir cilt temizliği gerektiriyor,

GENOSYS
 
Tanışmamız cilt bakımı yaptırdığım yer sayesinde oldu. Maalesef satın almak için çok yer araştırmış olsam da yakın çevremde oradan başka bir erde bulamadım, elimde bir fiyat karşılaştırması yok ama siz bulursanız, mutlaka deneyin çünkü Genosys'nin renkli nemlendiricisi, kullandığım en iyilerinden biri.
  • Kapatıcılığı çok yüksek, lekeleri, pürüzleri tamamen kapatıyor,
  • Epey aydınlık bir ton sağlıyor, cilt tonunu oldukça iyi eşitliyor,
  • Makyaj bazı olarak ta harika, 
  • Yoğun kıvamlı,
  • Akışkanlığı az gibi görünüyor ama yüzünüze gerekten minik bir parça sürerek neredeyse her yerine yayabiliyorsunuz,
  • Cildi nefes aldırıyor fakat bir parça maske etkisi var,
  • Yüzünüzde saatlerce etkisi azalmadan kalıyor,
  • Yüzünüzü arındırması bir parça zor, iyi bir cilt temizliği gerektiriyor,


25 Nisan 2014 Cuma

eşsiz bir nemlendirici: jojoba




 
Nemlendirici konusunda hiç tatmin olmayanlar için en iyi alternatifler, soğuk sıkım yağlar. Daha önce denemediyseniz, önerimi dikkate alın derim. Sevdiğim bir kaç nemlendiriciyi saymazsak, en sevdiğim bakım ürünlerim yağlar. Yaklaşık dört yıldır çeşit çeşit yağ kullandım. Şimdiye dek kullandıklarımın arasından üçüne gerçekten bayılıyorum. Bunlardan biri CityFarm alışverişimde fark edip kullanmaya başladığım Desert Essence Organic Jojoba Oil.
 
Bu yağlardan birini kullanmak için kesinlikle cildinizi çok iyi temizlemiş olmanız gerekiyor. Yağı çok çok az miktarlarda uygulamanızı ve eğer yetersiz hissederseniz biraz daha kullanmanızı tavsiye ederim.
 
Tamamen doğal ve asla rahatsız etmeyen hafif bir kokusu var.
 
 
  • Daha önce bu yağları nemlendirici olarak kullanmamış olanlarınız için harika bir başlangıç, çünkü bir çok alternatife göre hızlı emiliyor, yoğun olmasına rağmen yağlı his bırakmıyor.
  • Sadece yüzünüze kullanacaksanız, gerçekten çok uzun süre kullanılabiliyor.
  • Organik olduğu ve katkı maddesi içermediği için çoluk çocuk ailecek kullanılabilecek bir yağ.
  • Saçlarımız dahil vücudumuzun hızla neme ihtiyaç duyan her bölgesinde kullanabiliyoruz.
  • Denemelerimden çıkardığım kadarı ile yatıştırıcı özelliği var.
  • Yoğun ve sarı renkli görünümü biraz korkutsa da gerçekten çok hafif.
O gün makyaj yapmaya niyetliyseniz, mat bir makyaj bazı öncesi kullandığınızda oldukça taze bir görünüm sağlıyor ama ben tertemiz cildime bu yağlardan uyguladıktan sonra verdiği hissi o kadar seviyorum ki, üzerine tek bir şey daha sürmek istemiyorum.
 

24 Nisan 2014 Perşembe

suyunuzun ph'ına bakıyor musunuz?

 
 
 
 
Alkali beslenme ile ilgili son yıllarda yazılan kitaplar ve medyanın da desteği ile epey fikir sahibi olduk. Hala bir fikriniz yoksa, bir başlangıç olarak bu linki incelemenizi, yazarın kitabını okumanızı tavsiye ederim. Tamamen alkali beslenmesem de, günlük diyetimde alkali besinlere mutlaka yer vermeye özen gösterenlerdenim. Sağlığıma pozitif katkısınınım gözle görülür etkisini cildimde gördüğümü, daha dikkatli olduğum zamanlarda enerjimin arttığını, güne çok daha iyi başladığımı gözlemledim. Alkali beslenme tarzını benimsemenin vücut sağlığımız ile birlikte ruh sağlığımıza da iyi geleceğini düşünenlerdenim.
 
Bu postta Alkali diyetin olmaz ise olmazı "su" var... Hayta kaynağımız su ile ilgili ne kadar fikir sahibiyiz?  Çok azımız musluk suyu tüketiyoruz. Şişe suyu endüstrisinin birer kölesi olduk ve ödeyerek aldığımız su ne derece sağlıklı pek bilmiyoruz. Bir çoğumuz gibi, belli başlı markaları tüketerek, arada bir de içindekiler kısmına bakarak su meselesini geçiştiriyorum fakat suyun içeriğinden, temizliğinden tutun, damacanaların BPA'sına kadar, büyük bir endişe de duyuyorum.  Endişeye devam edersem içinden çıkılmaz bir yazı olacağını bildiğimden, "Alkali" konusuna geri dönüyorum.
 
Siz hangi suyu tercih ediyorsanız edin (şebeke, arıtma, tanınan tanınmayan markalar...) suyunuz ile ilgili bilmeniz gereken önemli şeylerden biri de suyunuzun pH dengesi. Suyumuzun pH'ı 0-14 arası ölçülür ve 7 nötrdür. 0-7 arası asidik, 7 den sonrası da alkali olarak ifade edilir. İçtiğimiz suyun pH'ının 7'den fazla, yani alkali olması gerekir. Ben pH'ını bilmediğim bir su içiyorsam ya da içtiğim suyun pH'ını yükseltmek istiyorsam, yaklaşık 300 ml suya 3 damla damlatılması gereken ve gerçekten uzun süre dayanan, damlatması da oldukça kolay olan Alkalife'ı kullanıyorum. Alkalife damlattığınız suyun pH'ını yükseltiyor. Suyu içmeden karıştırmanızda ve damlayı direk derinize temas ettirmemenizde fayda var. Elbetteki içtiğim her suya eklemiyorum çünkü fazla kullanılan her şeyin yararından çok zararı olduğuna inanıyorum.
 
Neden başka bir marka değil derseniz, oturduğum çevrede kolay bulunması ile alakalı. Kolay ulaşılırlık, zaten kaytarmaya yatkın olduğum konularda beni bir parça daha bağlı kılıyor. Alakli beslenme tarzını benimsediyseniz ya da kararlıysanız çevrenizde daha kolay bulduğunuz diğer alternatifleri de değerlendirebilirsiniz.
 
Neden limonlu su değil derseniz, maalesef yoğun çalışan kadın için cebinde limon taşımak o kadar da kolay değil :))
 
Ve unutmayın... Alkali diyet size zayıflama vaat etmiyor, bir beslenme alışkanlığı ve her doğru beslenme alışkanlığı gibi, bedeninizin şekline de pozitif katkısı oluyor.
 

aydınlanmak isteyene; nuxe brightening program

 
 

Tek kelime ile özetle deseler; "hafif" diyebileceğim Nuxe Brightening program, benim gibi cildi lekeye yatkın kişiler için, önlem alma çalışmalarında iyi bir alternatif. Yumuşacık yüz temizleme köpüğü, losyon ve serumunu 6 aydan biraz uzun süre kullandım.

 
Kokusuz... Doğal kokusu dışında parfüm içeren ya da doğal kokusu yoğun olan bakım ürünlerini mucize vaat etmiyorlar ise tercih etmiyorum. (Köpük, losyon, serum) Parfüm içeren bir ürünün mucize olabileceğine ise asla inanmam.
 
Yumuşak... İlk dokunduğumda bu kadar hafif bir şey cildimi temizliyor olamaz diye düşünmedim değil ama gerçek şu ki epey iyi temizliyor.(Köpük)
 
Kurutmuyor... Gerginlik hissetmiyorsunuz.
Yumuşak kıvamlı bir krem temizleme köpüğü. Elinizde köpürtebilir ya da benim gibi bol köpük sever iseniz önce cildinize yayıp sonra köpürtmenin zevkine varabilirsiniz. (Köpük)
 
Aydınlatıyor... Kesinlikle aydınlatıyor. Cilt tonu eşitsizliklerini dengelediğine dair elimde kendimden bir veri yok fakat kullanım süresince cilt tonunda aydınlanma sağladığı bir gerçek. (Köpük, losyon, serum)
 
Lekelere iyi geliyor mu... Hali hazırda var olan koyulaşmış lekelerimi yok ettiğini söyleyemem. Fakat yeni oluşmaya başlamış lekeler üzerinde hiç fena değil. Yeni leke oluşumuna engel olma konusunda da epey etkili olduğunu düşünüyorum.
 
Ben her şeyin mümkün olduğunca doğalından yanayım ama günlük cilt temizliğimi profesyonel bir ürünle yapmak istiyorum diyenler için başlı başına Nuxe markası, üzerine bir de cildim lekeye yatkın diyenler için Nuxe Brightening Program serisi kesinlikle denemeye değer.
 
Not: Köpük ve losyon bana 6 ay kadar dayandı. Fakat serumda elimi sıkı tutmadım, 3 ayda bitti. Bakım bütçenizi hazırlarken yenileme sürelerini göz önünde bulundurmanızda fayda var.
 
 

21 Nisan 2014 Pazartesi

detox ile ilk randevu

 

Sızlanmayacağım bir post yazacağım için ben de mutluyum :) ama uyarayım, biraz uzun. Her şey yolunda gitti. Bir günlük bu detoxun amacı, sindirim sistemimi dinlendirmekti. Cuma günü siparişim 9:39'da geldi. Sıkıca kapatılmış, içinde içeceklerin ısınmasını engelleyecek malzemeler eşliğinde 6 şişe, muhteşem renkli detox içeceğini görünce, içmek için sabırsızlandım fakat cumartesi gününü beklemek zorundaydım. Cumartesi gününü neden tercih ettiğimi "Detox Zamanı! Hazırım..." başlıklı yazımda not etmiştim. Endişelerimde de haklıymışım zira cumartesi günü arkadaşlarım ve ailem lezzetli yemekler yerken, acıkmamış olmama rağmen hepsinden birer ısırık almak istedim. Hele adım başı hissedilen, paskalya çöreklerinin mis damla sakızı kokusu, beni benden almadı diyemem. En iyisi içeceklere geçeyim :) 

 


 
İçeceklerime saat 9'da, 1 numaralı şişe ile başladım;

İşte gerçek bir mutluluk çünkü yeşil rengi beni ürkütse de muhteşem bir lezzet ile karşılaştım. Salatalık kokusu evimizin minik (3) salatalık severini harekete geçirince, şişeyi elinden zor kaptım. Çok aç değildim, içtikten sonra iştahım kapandı. Kahve sever biri olarak, kahvesiz de güzel ayıldım.
 
 
Saat 11'de 2 numaralı şişeyi içtim;

Biraz meşguldüm, alel acele içtiğim için tadından pek bir şey anlamadım ama asla kötü değildi. Bana annemin ödem azaltıcı maydanoz çayını hatırlattı. Açlık hissetmedim.
 
Saat 13:00'te 3 numaralı şişeyi açtım;

1'in aynısıydı. Herkes midesini protein ile ben de su ile doldurdum. Su içtim. Baş ağrısı başladı. Arabada arka koltukta yarım saate yakın uyuya kaldım.
 
Saat 15:00 4 numaralı şişeyi içtim;

Havuçlu karışım tam zamanında beni kendime getirdi. Fakat yarım saat içinde (şekerimin aniden yükselip düşmesine bağlıyorum) müthiş bir baş ağrısı başladı. İki büyük bardak su içtim. Dayandım :)

Saat 17:00;

İçlerinden en az 5 numaralı içeceği sevdim. Rengi beni fena cezbetmişti ama oldum olası pancarla aram iyi değildir. Bu arada baş ağrım neredeyse yok oldu.
 
Saat 19:00;

Bir şeyi yanlış yaptığımın farkında yeni vardım. Son içeceğin bu kadar erken bitmesi beni biraz zorlayabilirdi. Üstelik hiç aç değildim, susamamıştım. Saat 20:30'u beklemeye karar verdim.
 
Ve muhteşem final;

Saat 20:30 ve 6 numara, hayatımın içeceği. En sevdiğim tatlar bir arada. Her akşam içerim, öyle çok sevdim. Şişenin yarısını içe içe bitirmedim. Bitmesin diye, kedi gibi yalana yalana, yudum yudum içtim :))
 
 
O gün ve o akşam:
  • Son içeceğin yatmadan iki saat önce bitmiş olması gerekiyordu. Dolayısı ile 3 saatte bir de içsem olurmuş dedim. İyi organize olmakta fayda var.
  • Şişelerin tamamını bitiremedim, fazla geldi. Bitirseydim de "ben" şeker komasına girebilirdim. Çok şekerli buldum, normal hayatımda hiç şeker tüketmiyorum diyemem ama bu kadar şekeri bir günde tüketmediğim bir gerçek
  • Tadları harika. Ben çok sevmesem de pancarlı olanı da sevecek çok kişi olduğuna eminim.
  • Çok sık tuvalete gittim ve ağız kuruluğu yaşadım.
  • Yine şekerden dolayı sürekli dişlerimi fırçalamak istedim.
  • Ne başında ne sonunda tartılmadım çünkü amacım kilo kaybetmek değil, sindirim sistemimi dinlendirmekti, bu işe takılmamaya çalıştım.
  • Enerjim öğlen saatlerinde azaldı fakat sonra toparladım.
  • Genel olarak bir dinginlik vardı.
Ertersi gün:
  • Gece kabus görmedim (çok şeker tükettiğimde görürüm)
  • Karın bölgemde hissettiğim şişkinlik kesinlikle azalmıştı.
  • Bir kaç gündür ödemden elime oturan yüzük yeniden tam oldu :)
  • Ruh halime yansıyan genel dinginlik devam etti.
  • Gözlerimde enteresan bir pırıltı vardı (bir alakası var mı inanın bilmiyorum :)))
  • Önceki gün tıka basa yemişim gibi enerjiktim.
  • Hafiflemiş hissettim.
  • Normal beslenme miktarından daha az miktar besin tükettim, yediklerim bile fazla geldi.
ve evet, kesinlikle en kısa zamanda üç günlük bir detox yapmak istiyorum. Başlarken çim suyuna bile razı olduğumdan, lezzeti açısından bu detox denemesi fevkalade geçti diyebilirim. Daha az şekerli tarifler ya da ürünler bulabileceğimi düşünmüyor değilim. (denediğim içeceklerde şeker katkısı yok, doğal tatları böyle)

Juico cleanse ile yaptığım bdetox'un amacı sindirim sistemini dinlendirmek ve vücudumuzun bu sayede toksinlerden arınmasını ve yeniden yapılanmaya odaklanmasını sağlamak.
 
Denemeye değer...